Süleyman Yeter
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 Süleyman Yeter
1962 -7 Mart 1999

Süleyman Yeter, 1962 yılında Erzincan'ın Refahiye ilçesinde başlayan yaşam yolculuğunu bir işçi önderi olarak tamamladığında tarihler 7 Mart 1999'u gösteriyordu. Hayatını işçi sınıfının kurtuluş mücadelesiyle birleştirdiğinde yaşı henüz on altıydı. Yoksul, Kürt ve Alevi bir ailenin çocuğuydu ve babasını küçük yaşlarda kaybetmişti. Lise öğrenimini tamamlamak üzere, 1970'li yılların ortalarında İstanbul'a geldiğinde orada onu hızla yükselen devrimci mücadele bekliyordu.
Lise yıllarından sonra genç ve sosyalist bir işçi olarak fabrikalarda çalışmaya başladı. İşçilerle kısa zamanda kaynaştı ve onları daha yakından tanımaya başladı. Sosyalist kimliğiyle doğal özelliklerini birleştirmesi, onu bir işçi önderi durumuna getiren en önemli etkendi. Durmadan öğrendi, araştırdı, inceledi ve kendini her seferinde yeniden üretti. 1970'lerin doludizgin mücadele yılları sona erip yerini 1980'lerin yenilgi ve ihanet dolu yıllarına bıraktığında Süleyman Yeter'i ayakta tutan, mücadelesinden vazgeçirmeyen başlıca nedenler de bunlardı.
1980 yılı sonrası bir çok fabrikada çalışan Süleyman Yeter, işçi sınıfına sonsuz bir güven duyuyordu. Petrol-İş Sendikası'nın çalışmalarına aktif olarak katılıyor, mücadelenin yine en ön saflarında yerini alıyordu. Bulunduğu her alan bir tartışma ve öğrenme platformuydu. Eleştireldi, ama yıkıcı değildi. Hoşgörülüydü, ama uzlaşmacı değildi. Sorunlara çözüm üretmede son derece yapıcı ve verimliydi. 1980'li yılların sonlarına doğru kurulan Devrimci Sendikal İşçi Muhalefeti'nin (DSİM), örgütleyicileri arasında yer aldı. 3 Ocak 1991 genel grevine katılan Shaup Lorenz işçilerinin en önünde Süleyman Yeter vardı.
Sınıfın kurtuluş mücadelesinin, devrimci-komünist bir partiden geçtiğini çok iyi biliyordu. 1990'lı yılların ortaları, komünistlerin birlik devrimine tanıklık ederken, Süleyman Yeter de komünist bir işçi önderi olarak bu atılımın en önünde yer aldı. Artık görevleri daha da çoğalmıştı. Daha profesyonel bir mücadele yürütmesi gerekiyordu. 1995 yılında Parti tarihinin ilk "İşçi Konferansı"nın düşünsel ve pratik mimarlarından birisi oldu.
1997 yılı Şubat ayında gözaltına alındığında, işkencehanedeki kolektif direnişin de bir parçası oldu. Proletarya davasına bağlılığını işkencehanede de gösterdi. Cezaevinden çıktığında, çok daha donanımlı olarak yeniden işe koyuldu. DİSK'e bağlı Limter-İş'te eğitim uzmanı olarak çalışmaya başladı. Bir yandan sendikanın işkolu barajını aşması için çalışırken, bir yandan da işçilerin birliğini sağlamak için yoğun çaba harcadı.
Süleyman Yeter, tüm bu çalışmalarıyla hem sermayenin hem de sendika patronlarının korkulu rüyası oldu. 5 Mart 1999'da bir kez daha gözaltına alındı, 7 Mart günü, işkenceyle katledildiğinde, işçi sınıfı davasına ve yoldaşlarına olan bağlılığını, son kez, bu defa işkencecilerin yüzüne haykırdı. İşkencede karşısına çıkan komplocu MİT elemanına verdiği "Parti seni er geç açığa çıkartacak" yanıtı, onun pürüzsüz inancının, duru bilincinin, partiye, sınıfa ve sosyalizme olan güveninin, kısaca 39 yıllık dolu dolu yaşamının küçük, ama anlamlı bir özeti gibiydi.
Süleyman Yeter, komünist bir işçi önderiydi. Özgürlük düşünün onurlu taşıyıcısıydı. Sömürgeciliğe karşı Kürtçe bir isyan çağrısıydı. Sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele etti ve emeğin onurlu bayrağını usulcacık bizlere devretti.