Öfkeni kapitalizme, gücünü örgütlü devrimci güçlere yönelt!
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 

27 Ekim 2011 /Enternasyonal Bülten / Özel Sayı: 21

 

2-4 Kasım'da G-20 altıncı defa, bu kez Fransa'nın Cannes kentinde buluşacak. 19 büyük ekonominin (Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore, Türkiye, Birleşik Krallık ve ABD) yanı sıra AB de Avrupa Komisyonu ve AB Konseyince temsil ediliyor ve elbette IMF, DTÖ, OECD, ILO gibi mali sermayenin uluslararası kurumları ve BM de eksik kalmıyor. Bu tablo Birleşik Arap Emirlikleri ve İspanya gibi kimi çağrılı devletlerle tamamlanıyor. Ancak bu madalyonun sadece resmi yüzü. Her bir burjuva devletin başları emekçi kitlelerin kaynaklarını sömürmede nasıl en fazla avantaj sağlayacaklarının pazarlıklarını yaparken ve dünya pazarları ve etki alanları üzerine vahşi rekabet içinde kendi çıkarlarını dayatmaya çalışırken, işçi ve emekçi kitleler sokaklara çıkarak emperyalist sömürü, yağma ve savaşları protesto ediyorlar.
Emperyalistler, avro bölgesi krizi, özellikle de Yunanistan'daki borç krizi, ekonomik politikaların koordinasyonu vb. gündemleri tartışırken, bir kez daha açıkça ortaya çıktı ki esasa ilişkin konular üzerinde anlaşmaları son derece zor olacak, çünkü her biri kendi çıkarlarına odaklanan farklı tutumlara sahip. Bu yılki G-20 zirvesinin ev sahibi Fransa, "Bretton Woods II" gibi konseptlerden bahsederek Uluslararası Para Sisteminin reformu gibi çok sayıda geniş kapsamlı konuyu gündeme ekledi. Bir diğer Fransız projesi de uluslararası kilit para birimi olarak ABD dolarının yerine geçmek için belli girişimler. Ancak, farklılıklar derinleştiğinden ve G-20 muğlak açıklamalarla sınırlandığından, çok daha küçük sorunlarda dahi anlaşmalar sağlanabilecek gibi görünmüyor. Örneğin güncel krize yönelik olarak Almanya ve ABD farklı yaklaşımlara sahip. Almanya tasarruftan ve ulusal bütçelerin mali yeniden yapılandırmasından çokça bahsederken ABD ekonomiyi sözde teşvik paketleri ile teşvik etmeye çalışıyor. Üstelik ABD, Fransa'nın da desteğiyle, Almanya ve Çin'i ihracat eksenli gelişme stratejileri için eleştirerek, bunun, krizin nedeni olarak değerlendirdikleri küresel eşitsizlikleri artıracağını iddia ediyorlar. Bir başka anlaşmazlık noktası IMF'nin Avrupa borç krizine müdahalesi. Çin ve Brezilya Avrupa'ya IMF aracılığıyla "yardım" öneriyorlar, ancak hem ABD hem de Avrupa devletleri buna karşı. Ancak ABD dahil çok sayıda G-20 devleti AB'ye, dünya ekonomisini de etkileyen süregiden avro bölgesi krizini nihayet kontrol altına alması için baskı yapmaya çalışıyorlar. Öte yandan Fransa ve Almanya Tobin vergisi olarak da bilinen mali işlemler vergisinin kabul edilmesini zorlamayı planlıyorlar, ancak ABD, Japonya, Brezilya ve diğerleri buna karşı çıkıyor.
Emperyalist güçlerin G-20 zirvesi etrafında yürüttükleri tüm bu dalaşlar iki şeyi gösteriyor: Birincisi, dünya ekonomik krizi esnasında bir kez daha açık hale gelmiştir ki her devlet kendi sermayesini kurtarmaya çalışıyor; emperyalistler arasındaki geçici ittifaklar ve uluslararası işbirliği her zaman sınırlıyken, rekabetleri süreklidir. İkincisi, hiçbiri ekonomik krizi çözemez. Onların "çözümleri" sadece krizin sonuçlarını nasıl işçi ve emekçilerin üzerine yıkabilecekleri, krizden rakipleri karşısında kendi pozisyonlarını güçlendirmek için nasıl yararlanacakları, tekelci burjuvazinin karlarını nasıl yükseltecekleri ile ilgilidir.
Ancak dünya işçi ve emekçileri bu kirli oyunları, ekonomik krizin faturasının kendilerine kesilmesi üzerinde dönen pazarlıkları kenarda durup seyretmiyor. Kuzey Afrika'dan Avrupa ülkelerine, Latin Amerika'dan Asya'ya her gün milyonlarca insan sokaklara çıkarak protestolar düzenliyor. Bu eylemlerde ve direnişlerde -şimdilik- eksik olansa kendi gücüne ve programına güven ve kararlılık. Kuzey Afrika'da devasa isyanlar diktatörlükleri devirebildiler. Bu, işçi ve emekçilerin dünyayı ortak çıkarları doğrultusunda yeniden yaratmaya muktedir olduğu anlamına geliyor. Yunanistan'da yüzbinlerce işçi, genç ve kadın kapitalist sistemin sembollerini yakıp yıkıyor. İspanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde "öfkeliler" kinlerini kapitalist sistemin sonuçları üzerine yağdırıyor. Bu, eşit, adil ve özgür bir dünyayı gerçekten kurabilecek olan güçtür. Ama bu güç, kendi amaçlarını tanımlamak zorundadır. Yoksa Kuzey Afrika ülkeleri örneğinde açıkça görüldüğü gibi, bir diktatörün yerini başka bir diktatör alır, çünkü burjuva kapitalist düzenin kendisi, ister demokrasi, ister diktatörlük biçiminde olsun, ezilen ve sömürülen kitleler için bir diktatörlüktür. Avrupa'nın "öfkelileri", Latin Amerika'daki geniş kitle hareketi, Kuzey Afrika'daki diktatörlük karşıtı hareketler, henüz kapitalistler için sınırlı bir tehlike oluşturuyor, çünkü kapitalist düzenin reforme edilebileceğine, düzenleyici yasalarla açlık ve yoksulluğun hafifletilebileceğine, Bin Ali, Bush, Kaddafi, gibi baskı ve sömürünün temsilcilerinin devrilmesiyle yaşam koşullarının değişebileceğine inanıyorlar. Güncel sendikal mücadelelerin, sosyal forumların, karşı zirvelerin, son 20 yılda süregiden tüm diğer mücadelelerin çıkışsızlığı buradadır. Kapitalizmin ideologları sosyalizmin yenildiğini söylüyor, geniş ezilen ve sömürülen kitlelerse bugüne kadarki sosyalist deneylerin yenilgiye uğramasına duyulan tepkiyle başka alternatifler arayarak eninde sonunda burjuva reformist güçlere yedekleniyor, kesimsel mücadelelerle kendini sınırlıyor. Nasıl ki bir direnişin ya da grevin yenilgiye uğraması direnmeyi bırakma anlamına gelmiyorsa, sosyalizmin geçici yenilgisi de, onun işçi ve emekçilerin ve tüm insanlığın tek gerçekçi gelecek tasarısı, ekonomik krizle birlikte işçi ve emekçiler için en felaketli sonuçları bir kez daha açığa çıkan kapitalizm karşısındaki tek çözüm programı olduğu gerçeğini karartamaz. Bu gelecek tasarısı, ancak işçi ve emekçilerin devrim ve sosyalizm programına sahip örgütlü devrimci yapılarla, kendi siyasi temsilcileri olan partileriyle buluşmasıyla gerçekleşebilir.
G-20 soyguncularına karşı devrim ve sosyalizm için mücadeleye!
Kapitalizmin alternatifi sosyalizmdir!

 

 

Arşiv

 

2014
Ekim
2011
Ekim
2009
Haziran Mart
2008
Eylül
2007
Mayıs Ocak
2006
Mayıs Ocak
2005
Kasım Temmuz
Mart
2004
Ekim Temmuz
Haziran Mart
Ocak
2003
Kasım Haziran
Mayıs Şubat
Haziran

 

Öfkeni kapitalizme, gücünü örgütlü devrimci güçlere yönelt!
fc Share on Twitter
 

 

27 Ekim 2011 /Enternasyonal Bülten / Özel Sayı: 21

 

2-4 Kasım'da G-20 altıncı defa, bu kez Fransa'nın Cannes kentinde buluşacak. 19 büyük ekonominin (Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore, Türkiye, Birleşik Krallık ve ABD) yanı sıra AB de Avrupa Komisyonu ve AB Konseyince temsil ediliyor ve elbette IMF, DTÖ, OECD, ILO gibi mali sermayenin uluslararası kurumları ve BM de eksik kalmıyor. Bu tablo Birleşik Arap Emirlikleri ve İspanya gibi kimi çağrılı devletlerle tamamlanıyor. Ancak bu madalyonun sadece resmi yüzü. Her bir burjuva devletin başları emekçi kitlelerin kaynaklarını sömürmede nasıl en fazla avantaj sağlayacaklarının pazarlıklarını yaparken ve dünya pazarları ve etki alanları üzerine vahşi rekabet içinde kendi çıkarlarını dayatmaya çalışırken, işçi ve emekçi kitleler sokaklara çıkarak emperyalist sömürü, yağma ve savaşları protesto ediyorlar.
Emperyalistler, avro bölgesi krizi, özellikle de Yunanistan'daki borç krizi, ekonomik politikaların koordinasyonu vb. gündemleri tartışırken, bir kez daha açıkça ortaya çıktı ki esasa ilişkin konular üzerinde anlaşmaları son derece zor olacak, çünkü her biri kendi çıkarlarına odaklanan farklı tutumlara sahip. Bu yılki G-20 zirvesinin ev sahibi Fransa, "Bretton Woods II" gibi konseptlerden bahsederek Uluslararası Para Sisteminin reformu gibi çok sayıda geniş kapsamlı konuyu gündeme ekledi. Bir diğer Fransız projesi de uluslararası kilit para birimi olarak ABD dolarının yerine geçmek için belli girişimler. Ancak, farklılıklar derinleştiğinden ve G-20 muğlak açıklamalarla sınırlandığından, çok daha küçük sorunlarda dahi anlaşmalar sağlanabilecek gibi görünmüyor. Örneğin güncel krize yönelik olarak Almanya ve ABD farklı yaklaşımlara sahip. Almanya tasarruftan ve ulusal bütçelerin mali yeniden yapılandırmasından çokça bahsederken ABD ekonomiyi sözde teşvik paketleri ile teşvik etmeye çalışıyor. Üstelik ABD, Fransa'nın da desteğiyle, Almanya ve Çin'i ihracat eksenli gelişme stratejileri için eleştirerek, bunun, krizin nedeni olarak değerlendirdikleri küresel eşitsizlikleri artıracağını iddia ediyorlar. Bir başka anlaşmazlık noktası IMF'nin Avrupa borç krizine müdahalesi. Çin ve Brezilya Avrupa'ya IMF aracılığıyla "yardım" öneriyorlar, ancak hem ABD hem de Avrupa devletleri buna karşı. Ancak ABD dahil çok sayıda G-20 devleti AB'ye, dünya ekonomisini de etkileyen süregiden avro bölgesi krizini nihayet kontrol altına alması için baskı yapmaya çalışıyorlar. Öte yandan Fransa ve Almanya Tobin vergisi olarak da bilinen mali işlemler vergisinin kabul edilmesini zorlamayı planlıyorlar, ancak ABD, Japonya, Brezilya ve diğerleri buna karşı çıkıyor.
Emperyalist güçlerin G-20 zirvesi etrafında yürüttükleri tüm bu dalaşlar iki şeyi gösteriyor: Birincisi, dünya ekonomik krizi esnasında bir kez daha açık hale gelmiştir ki her devlet kendi sermayesini kurtarmaya çalışıyor; emperyalistler arasındaki geçici ittifaklar ve uluslararası işbirliği her zaman sınırlıyken, rekabetleri süreklidir. İkincisi, hiçbiri ekonomik krizi çözemez. Onların "çözümleri" sadece krizin sonuçlarını nasıl işçi ve emekçilerin üzerine yıkabilecekleri, krizden rakipleri karşısında kendi pozisyonlarını güçlendirmek için nasıl yararlanacakları, tekelci burjuvazinin karlarını nasıl yükseltecekleri ile ilgilidir.
Ancak dünya işçi ve emekçileri bu kirli oyunları, ekonomik krizin faturasının kendilerine kesilmesi üzerinde dönen pazarlıkları kenarda durup seyretmiyor. Kuzey Afrika'dan Avrupa ülkelerine, Latin Amerika'dan Asya'ya her gün milyonlarca insan sokaklara çıkarak protestolar düzenliyor. Bu eylemlerde ve direnişlerde -şimdilik- eksik olansa kendi gücüne ve programına güven ve kararlılık. Kuzey Afrika'da devasa isyanlar diktatörlükleri devirebildiler. Bu, işçi ve emekçilerin dünyayı ortak çıkarları doğrultusunda yeniden yaratmaya muktedir olduğu anlamına geliyor. Yunanistan'da yüzbinlerce işçi, genç ve kadın kapitalist sistemin sembollerini yakıp yıkıyor. İspanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde "öfkeliler" kinlerini kapitalist sistemin sonuçları üzerine yağdırıyor. Bu, eşit, adil ve özgür bir dünyayı gerçekten kurabilecek olan güçtür. Ama bu güç, kendi amaçlarını tanımlamak zorundadır. Yoksa Kuzey Afrika ülkeleri örneğinde açıkça görüldüğü gibi, bir diktatörün yerini başka bir diktatör alır, çünkü burjuva kapitalist düzenin kendisi, ister demokrasi, ister diktatörlük biçiminde olsun, ezilen ve sömürülen kitleler için bir diktatörlüktür. Avrupa'nın "öfkelileri", Latin Amerika'daki geniş kitle hareketi, Kuzey Afrika'daki diktatörlük karşıtı hareketler, henüz kapitalistler için sınırlı bir tehlike oluşturuyor, çünkü kapitalist düzenin reforme edilebileceğine, düzenleyici yasalarla açlık ve yoksulluğun hafifletilebileceğine, Bin Ali, Bush, Kaddafi, gibi baskı ve sömürünün temsilcilerinin devrilmesiyle yaşam koşullarının değişebileceğine inanıyorlar. Güncel sendikal mücadelelerin, sosyal forumların, karşı zirvelerin, son 20 yılda süregiden tüm diğer mücadelelerin çıkışsızlığı buradadır. Kapitalizmin ideologları sosyalizmin yenildiğini söylüyor, geniş ezilen ve sömürülen kitlelerse bugüne kadarki sosyalist deneylerin yenilgiye uğramasına duyulan tepkiyle başka alternatifler arayarak eninde sonunda burjuva reformist güçlere yedekleniyor, kesimsel mücadelelerle kendini sınırlıyor. Nasıl ki bir direnişin ya da grevin yenilgiye uğraması direnmeyi bırakma anlamına gelmiyorsa, sosyalizmin geçici yenilgisi de, onun işçi ve emekçilerin ve tüm insanlığın tek gerçekçi gelecek tasarısı, ekonomik krizle birlikte işçi ve emekçiler için en felaketli sonuçları bir kez daha açığa çıkan kapitalizm karşısındaki tek çözüm programı olduğu gerçeğini karartamaz. Bu gelecek tasarısı, ancak işçi ve emekçilerin devrim ve sosyalizm programına sahip örgütlü devrimci yapılarla, kendi siyasi temsilcileri olan partileriyle buluşmasıyla gerçekleşebilir.
G-20 soyguncularına karşı devrim ve sosyalizm için mücadeleye!
Kapitalizmin alternatifi sosyalizmdir!