Barış için Özgürlük!
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Faşist sömürgecilik, onbinler-ce askerin katıldığı saldırılarla Kürt dağlarındaki gerillayı imhaya yöneldi. Dersim'den Amed'e, Serhad'dan Botan'a kadar bir çok bölgede, korucu çeteleri, kelle avcıları ve başka illerden takviye edilen askerlerle sürdürülen saldırılar artık gerilla cephesinden de karşılık buluyor. Gerilla kendini savunuyor. Beş yıldır tek taraflı sürdürülen ateşkesi sona erdirdiğini açıklayan HPG, sömürgeci saldırılara yanıt veriyor. 5 yıl içinde 500 gerillanın yaşamını yitirdiği "ateşkes süreci"nin sona erdirilmesi meşru bir karardır. Bundan sonraki ölümlerin sorumlusu da yine sömürge-ciliktir. Halkın ve gerillanın kendini savunmasından daha doğal ne olabilir ki? Bunu görmezden gelen ve gerillayı yeniden "ateşkes"e çağıran anlayışlar sömürgeciliğin ekmeğine yağ sürer. Operasyonların durdurulması ve gerillanın taleplerinin kabul edilmesi için, baskı yapılacak merkez sömürgeci devlet ve kurumlarıdır. Ateşkes çağrısının muhatabı gerilla değildir.

HPG'nin yaklaşık beş yıldır tek taraflı olarak sürdürülen ateşkes kararını "meşru savunma temelinde kaldırdık" açıklamasından ve aylardır sömürgeciliğin sürdürdüğü saldırı operasyonlarına yanıt vermesinden sonra ortalık "karıştı". Aylardır, Kürdistan dağlarında binlerce asker ve korucu tarafından yapılan saldırıları, "ateşkes süreci"nde hayatını kaybeden 500'ü aşkın gerillayı, ulusal hareketin yanlış da olsa tek taraflı olarak attığı uzlaşma adımlarını, devletin yeni imha yönelimlerini görmezden gelenler birden bire ortalığa çıkıp, "terör yeniden hortluyor" demeye, gerillanın kendini savunmasına karşı çıkmaya başladılar. Onlara göre gerilla ya epeyce bir zamandır yaptığı gibi "sınırların ötesinde" kalarak emperyalist ABD ve işbirlikçilerinin hedefi olmalı ya da, başını, sömürgecilerin kesmesi için onlara uzatmalı... Teslimiyet ve ölümden başka önerdikleri bir yol yok.

ABD'ye Irak ve Ortadoğu bataklığına girme rüşvetiyle gerillayı imhayı dayatanlar, Güney'den Kuzey'e geçmeye çalışan gerillaya saldırı üstüne saldırı yapanlar, gerillanın haklı kurşunlarına hedef olmaya başlayınca, bütün kurum ve mekanizmalarıyla harekete geçtiler. Televizyonlar, gazeteler, yorumcular, bir takım sivil toplumcular ve onlarla işbirliğine her zaman hazır Kürt liberal ve reformistleriyle birlikte "huzur ortamının bozulmasından", "AB reformlarının sekteye uğramasından" dem vurmaya başladılar. Oysa o huzur ortamı dedikleri süreçte, 500 gerilla şehit düşmüş, yüzlerce insan tutuklanıp hapislere konulmuş, F tiplerine D tipleri eklenmiş, kayıplar, işkenceler ve hak gaspları sürmüş, kadınlarımız kaçırılıp ırzlarına geçilmiş, gençlerimiz sokaklarda dövülmüş, köyler boşaltılmaya, dönmek isteyenler engellenmeye devam etmiş, dilimiz, kültürümüz, kimliğimiz yasaklanmış, yoksulluk ve açlık bütün bir halkın maruz kaldığı bir felaket halini almış, düşkünleştirme saldırılarıyla genç kadın ve erkeklerimiz yozlaştırılmıştır. "Bozuldu" dedikleri birkaç zengin Kürt'ün, bazı işbirlikçilerin ve düzen içi reformistlerin huzurudur. Yoksa Kürdistan'ın çoğunluğu için her hangi bir huzur zaten söz konusu değildir. Bu nedenle kim ki böylesi bir "huzur"dan söz ediyorsa onun çıkarları zarar görmüştür.

Kürt halkının gerçek bir huzura ihtiyacı elbette var. Bunun için sömürgeciliğin Kürdistan'dan bütün kurumlarıyla defolması gerekmektedir. Sömürgeciliğin ve onun her türlü kurumunun hüküm sürdüğü bir yerde huzur olmaz. "Olur" diyen kendini kandırır.

Kürt halkının huzuru için, sömürgeciliğe yüklenmenin, ona geri adımlar attırmanın dışında bir yol aramak, sanki huzuru bozan gerillaymış gibi çağrılar yapmak, rejimin temsilcilerine, "Kürt halkının haklı taleplerini karşılayın, operasyonları durdurun, yıllardır yaptığınız vahşet ve zulüm nedeniyle özür dileyin" demek yerine, çubuğu savunma hakkını kullanan savaşçılara bükmek kabul edilemez, yanlış bir yaklaşımdır. Gerilla namluya sürdüğü mermisini aylardır kendisine sıkılan kurşunları atanlara çevirince bu tantananın çıktığı unutulmasın. Kuşatılmış gerillanın yaşamını ve siyasal varlığını savunma pratiği için koparılıyor bütün bu gürültü. Hiç tartışmasız, söylemek gerekirse, Kürdistan dağlarındaki gerillanın, binlerce askerin ve korucunun katıldığı saldırılardan kendini koruma hakkı var. Elbette, misilleme hakkı da!

Gerillanın Geleceği!

Değişik zamanlarda saldırılara maruz kalan, bu süreçte 500 yoldaşını şehit veren ve üzerinde pazarlıklar yapılan gerillanın bütün bunlara rağmen binlerce insan olarak dağlarda beklemeye devam etmesi çok kolay bir iş değil. Gerilla güçlerini bu kadar süre "hareketsiz" tutmak, onları kamp ortamında yıllarca barındırmak ve büyük bir fire vermeden bunu sağlamak önemli bir başarıdır. Ama kuşkusuz bunun da bir sınırı vardır.

Amaç karmaşası gerillanın en büyük belalarından biridir. Dağın zorluklarının katlanılabilir olması amaç açıklığıyla mümkündür. İlk dönemlerde, savaşta önderliklerinin esir düşmesine ve ardından ilan edilen stratejiye bağlı olarak ama yine de kendilerince "önderliğin hayatını güvencelemek" gibi somut bir amaç için belirginleşen bu açıklık, geride kalan süreçte hem bu özelliğini giderek yitirdi hem de ortaklığını. Gerilla hala önderliğine bağlı ve bunu her fırsatta ortaya koyuyor. Ancak bunun mevcut strateji için geçerli olduğunu söylemek mümkün değil. Ulusal hareketin içinden geçtiği süreçte böylesi bir amaç "açıklığına" ve "ortaklığına" sahip olmadığı çok net bir şekilde ortada. Verili durumun (Abdullah Öcalan'ın esareti, emperyalist bloğun saldırıları vb.) dayanak yapıldığı strateji sonuç vermediği gibi, gerilla giderek daha fazla sömürgeciliğin ve emperyalistlerin hedefi haline geldi. Üstlendiği Güney dağlarından Kuzey'e geçmek zorunda kaldı. Burada pusulara düştü, katledildi.

Ateşkes kararının kaldırılması ulusal hareket açısından bir strateji değişikliği değil. Mevcut durumun eyleminin başka türlü olması mümkün olamazdı. Sürekli imha saldırılarının hedefi olan kim olursa olsun kendini savunacaktır. Bu meşru savunma ve saldırılara misilleme çizgisinin ne kadar süreceği bilinmez ama sömürgeciliğin kendisini savaşa göre konumlandırdığı görülüyor. Bu amaçla hem bölgedeki askeri güçlerini takviye ediyor hem de, medya, yalan, demagoji, şovenizm gibi diğer silahlarını devreye sokuyorlar. Kürt halkına, onun kendini savunma hakkına karşı tam bir linç kampanyası yürütülüyor, hareketin içinde bulunduğu çelişik durumu kendi lehine kullanmaya çalışıyorlar.

Osman Öcalan ve arkadaşlarının durumunu, yasal parti içindeki tartışmaları, Avrupa'daki görev değişikliklerini, kitlelerin ruh halini, gerillanın durumunu, komuta kademesinin yapısını vb. İmralı'ya aktarılan raporlar nedeniyle yakından bilen sömürgecilik her gelişmeyi kendi lehine kullanmaya çalışıyor.

Çeşitli burjuva kalemşorlar, dillendirdikleri resmi görüşlerle, ulusal hareketin bölünme için en uygun pozisyonda bulunduğunu iddia ediyor. Bu amaçla somut bazı adımlar atıyorlar. Yazı dizileri, bazı şahsiyetlerin öne çıkartılması, TV programları, harekete dönük karalamalar ve son olarak Leyla Zana ve arkadaşlarının erken tahliye edilmelerini bu amaçla değerlendirmek istiyorlar. Harekete geçmişte destek veren, ancak yenilgi döneminde kendilerini mevcut statükoya göre yeniden örgütleyen bazı kesimler, AB'ci hayalperestler, uslanmaz reformistler, kimi bürokratik merkezler gerillanın kendini savunma hamlesinden rahatsızlık duyuyorlar. Sömürgecilik bu kesimleri ulusal hareketten koparmayı merkeze koyan ve buradan olarak genel bir parçalanma yaratmak isteyen bir çizgi izliyor.

Kendisine yurtseverim diyen herkesin bu gerçekliği iyi görmesi ve kavraması gerekiyor. Belediye yönetimleri, "sivil toplum" örgütleri, DKÖ'ler, sendika ve partiler bu gerçekliği görmeden, "ateşkese çağrı" demagojisiyle aslında sömürgecilik lehinde olan girişimlerde bulunmamalıdır.

Leyla Zana ve arkadaşlarının çıkışıyla moral bulan halkımız miting meydanlarında, bu sevincini onlarla da paylaştı. Onların şahsında içerdeki tutsakları kucakladı. Leyla Zana ve arkadaşları hangi mücadelenin ürünü olarak bu denli "yıldızlaştıklarını" bilecek olgunluğa sahip olduklarını değişik yerlerde vurguladılar. Fakat bu bir süreç işidir ve onların şahsında ciddi oyunlar oynandığı görülmelidir. Halkın sevgi mitinglerinde, son dönemlerde giderek karmaşıklaşan mesajları bazı kafa karıştırıcı özellikler taşısa da, her kes bilmelidir ki, bütün bu görkemli mitinglerin, siyasal sevginin teminatı gerilladır. Onların can bedeli mücadelesidir. Herkes buna layık olmak zorundadır.

Sosyalist yurtseverler olarak, gerillanın meşru savunma çizgisini destekliyoruz. Dağlarımızda sürdürülmekte olan sömürgeci imha saldırılarının son bulması için alanlarda çağrılar yapıyoruz. Katliamcı saldırılara karşı tepkilerimiz göstermeye devam etmek, sömürgeciliğe anladığı dilden yanıtlar vermek için etkin bir hazırlık yöneliminde olmak gerektiğinin bilincinde olarak, özgürlük seslerimizi yükseltiyoruz.

Sömürgecilik yenilecek özgürlük ve sosyalizm mücadelesi kazanacak!

 

 

Arşiv

 

2017
Eylül
2010
Mayıs Ocak
2008
Ocak
2005
Aralık
2004
Ekim Ağustos
Mart
2003
Ekim Temmuz
2002
Ocak
1998
Ekim

 

Barış için Özgürlük!
fc Share on Twitter
 

Faşist sömürgecilik, onbinler-ce askerin katıldığı saldırılarla Kürt dağlarındaki gerillayı imhaya yöneldi. Dersim'den Amed'e, Serhad'dan Botan'a kadar bir çok bölgede, korucu çeteleri, kelle avcıları ve başka illerden takviye edilen askerlerle sürdürülen saldırılar artık gerilla cephesinden de karşılık buluyor. Gerilla kendini savunuyor. Beş yıldır tek taraflı sürdürülen ateşkesi sona erdirdiğini açıklayan HPG, sömürgeci saldırılara yanıt veriyor. 5 yıl içinde 500 gerillanın yaşamını yitirdiği "ateşkes süreci"nin sona erdirilmesi meşru bir karardır. Bundan sonraki ölümlerin sorumlusu da yine sömürge-ciliktir. Halkın ve gerillanın kendini savunmasından daha doğal ne olabilir ki? Bunu görmezden gelen ve gerillayı yeniden "ateşkes"e çağıran anlayışlar sömürgeciliğin ekmeğine yağ sürer. Operasyonların durdurulması ve gerillanın taleplerinin kabul edilmesi için, baskı yapılacak merkez sömürgeci devlet ve kurumlarıdır. Ateşkes çağrısının muhatabı gerilla değildir.

HPG'nin yaklaşık beş yıldır tek taraflı olarak sürdürülen ateşkes kararını "meşru savunma temelinde kaldırdık" açıklamasından ve aylardır sömürgeciliğin sürdürdüğü saldırı operasyonlarına yanıt vermesinden sonra ortalık "karıştı". Aylardır, Kürdistan dağlarında binlerce asker ve korucu tarafından yapılan saldırıları, "ateşkes süreci"nde hayatını kaybeden 500'ü aşkın gerillayı, ulusal hareketin yanlış da olsa tek taraflı olarak attığı uzlaşma adımlarını, devletin yeni imha yönelimlerini görmezden gelenler birden bire ortalığa çıkıp, "terör yeniden hortluyor" demeye, gerillanın kendini savunmasına karşı çıkmaya başladılar. Onlara göre gerilla ya epeyce bir zamandır yaptığı gibi "sınırların ötesinde" kalarak emperyalist ABD ve işbirlikçilerinin hedefi olmalı ya da, başını, sömürgecilerin kesmesi için onlara uzatmalı... Teslimiyet ve ölümden başka önerdikleri bir yol yok.

ABD'ye Irak ve Ortadoğu bataklığına girme rüşvetiyle gerillayı imhayı dayatanlar, Güney'den Kuzey'e geçmeye çalışan gerillaya saldırı üstüne saldırı yapanlar, gerillanın haklı kurşunlarına hedef olmaya başlayınca, bütün kurum ve mekanizmalarıyla harekete geçtiler. Televizyonlar, gazeteler, yorumcular, bir takım sivil toplumcular ve onlarla işbirliğine her zaman hazır Kürt liberal ve reformistleriyle birlikte "huzur ortamının bozulmasından", "AB reformlarının sekteye uğramasından" dem vurmaya başladılar. Oysa o huzur ortamı dedikleri süreçte, 500 gerilla şehit düşmüş, yüzlerce insan tutuklanıp hapislere konulmuş, F tiplerine D tipleri eklenmiş, kayıplar, işkenceler ve hak gaspları sürmüş, kadınlarımız kaçırılıp ırzlarına geçilmiş, gençlerimiz sokaklarda dövülmüş, köyler boşaltılmaya, dönmek isteyenler engellenmeye devam etmiş, dilimiz, kültürümüz, kimliğimiz yasaklanmış, yoksulluk ve açlık bütün bir halkın maruz kaldığı bir felaket halini almış, düşkünleştirme saldırılarıyla genç kadın ve erkeklerimiz yozlaştırılmıştır. "Bozuldu" dedikleri birkaç zengin Kürt'ün, bazı işbirlikçilerin ve düzen içi reformistlerin huzurudur. Yoksa Kürdistan'ın çoğunluğu için her hangi bir huzur zaten söz konusu değildir. Bu nedenle kim ki böylesi bir "huzur"dan söz ediyorsa onun çıkarları zarar görmüştür.

Kürt halkının gerçek bir huzura ihtiyacı elbette var. Bunun için sömürgeciliğin Kürdistan'dan bütün kurumlarıyla defolması gerekmektedir. Sömürgeciliğin ve onun her türlü kurumunun hüküm sürdüğü bir yerde huzur olmaz. "Olur" diyen kendini kandırır.

Kürt halkının huzuru için, sömürgeciliğe yüklenmenin, ona geri adımlar attırmanın dışında bir yol aramak, sanki huzuru bozan gerillaymış gibi çağrılar yapmak, rejimin temsilcilerine, "Kürt halkının haklı taleplerini karşılayın, operasyonları durdurun, yıllardır yaptığınız vahşet ve zulüm nedeniyle özür dileyin" demek yerine, çubuğu savunma hakkını kullanan savaşçılara bükmek kabul edilemez, yanlış bir yaklaşımdır. Gerilla namluya sürdüğü mermisini aylardır kendisine sıkılan kurşunları atanlara çevirince bu tantananın çıktığı unutulmasın. Kuşatılmış gerillanın yaşamını ve siyasal varlığını savunma pratiği için koparılıyor bütün bu gürültü. Hiç tartışmasız, söylemek gerekirse, Kürdistan dağlarındaki gerillanın, binlerce askerin ve korucunun katıldığı saldırılardan kendini koruma hakkı var. Elbette, misilleme hakkı da!

Gerillanın Geleceği!

Değişik zamanlarda saldırılara maruz kalan, bu süreçte 500 yoldaşını şehit veren ve üzerinde pazarlıklar yapılan gerillanın bütün bunlara rağmen binlerce insan olarak dağlarda beklemeye devam etmesi çok kolay bir iş değil. Gerilla güçlerini bu kadar süre "hareketsiz" tutmak, onları kamp ortamında yıllarca barındırmak ve büyük bir fire vermeden bunu sağlamak önemli bir başarıdır. Ama kuşkusuz bunun da bir sınırı vardır.

Amaç karmaşası gerillanın en büyük belalarından biridir. Dağın zorluklarının katlanılabilir olması amaç açıklığıyla mümkündür. İlk dönemlerde, savaşta önderliklerinin esir düşmesine ve ardından ilan edilen stratejiye bağlı olarak ama yine de kendilerince "önderliğin hayatını güvencelemek" gibi somut bir amaç için belirginleşen bu açıklık, geride kalan süreçte hem bu özelliğini giderek yitirdi hem de ortaklığını. Gerilla hala önderliğine bağlı ve bunu her fırsatta ortaya koyuyor. Ancak bunun mevcut strateji için geçerli olduğunu söylemek mümkün değil. Ulusal hareketin içinden geçtiği süreçte böylesi bir amaç "açıklığına" ve "ortaklığına" sahip olmadığı çok net bir şekilde ortada. Verili durumun (Abdullah Öcalan'ın esareti, emperyalist bloğun saldırıları vb.) dayanak yapıldığı strateji sonuç vermediği gibi, gerilla giderek daha fazla sömürgeciliğin ve emperyalistlerin hedefi haline geldi. Üstlendiği Güney dağlarından Kuzey'e geçmek zorunda kaldı. Burada pusulara düştü, katledildi.

Ateşkes kararının kaldırılması ulusal hareket açısından bir strateji değişikliği değil. Mevcut durumun eyleminin başka türlü olması mümkün olamazdı. Sürekli imha saldırılarının hedefi olan kim olursa olsun kendini savunacaktır. Bu meşru savunma ve saldırılara misilleme çizgisinin ne kadar süreceği bilinmez ama sömürgeciliğin kendisini savaşa göre konumlandırdığı görülüyor. Bu amaçla hem bölgedeki askeri güçlerini takviye ediyor hem de, medya, yalan, demagoji, şovenizm gibi diğer silahlarını devreye sokuyorlar. Kürt halkına, onun kendini savunma hakkına karşı tam bir linç kampanyası yürütülüyor, hareketin içinde bulunduğu çelişik durumu kendi lehine kullanmaya çalışıyorlar.

Osman Öcalan ve arkadaşlarının durumunu, yasal parti içindeki tartışmaları, Avrupa'daki görev değişikliklerini, kitlelerin ruh halini, gerillanın durumunu, komuta kademesinin yapısını vb. İmralı'ya aktarılan raporlar nedeniyle yakından bilen sömürgecilik her gelişmeyi kendi lehine kullanmaya çalışıyor.

Çeşitli burjuva kalemşorlar, dillendirdikleri resmi görüşlerle, ulusal hareketin bölünme için en uygun pozisyonda bulunduğunu iddia ediyor. Bu amaçla somut bazı adımlar atıyorlar. Yazı dizileri, bazı şahsiyetlerin öne çıkartılması, TV programları, harekete dönük karalamalar ve son olarak Leyla Zana ve arkadaşlarının erken tahliye edilmelerini bu amaçla değerlendirmek istiyorlar. Harekete geçmişte destek veren, ancak yenilgi döneminde kendilerini mevcut statükoya göre yeniden örgütleyen bazı kesimler, AB'ci hayalperestler, uslanmaz reformistler, kimi bürokratik merkezler gerillanın kendini savunma hamlesinden rahatsızlık duyuyorlar. Sömürgecilik bu kesimleri ulusal hareketten koparmayı merkeze koyan ve buradan olarak genel bir parçalanma yaratmak isteyen bir çizgi izliyor.

Kendisine yurtseverim diyen herkesin bu gerçekliği iyi görmesi ve kavraması gerekiyor. Belediye yönetimleri, "sivil toplum" örgütleri, DKÖ'ler, sendika ve partiler bu gerçekliği görmeden, "ateşkese çağrı" demagojisiyle aslında sömürgecilik lehinde olan girişimlerde bulunmamalıdır.

Leyla Zana ve arkadaşlarının çıkışıyla moral bulan halkımız miting meydanlarında, bu sevincini onlarla da paylaştı. Onların şahsında içerdeki tutsakları kucakladı. Leyla Zana ve arkadaşları hangi mücadelenin ürünü olarak bu denli "yıldızlaştıklarını" bilecek olgunluğa sahip olduklarını değişik yerlerde vurguladılar. Fakat bu bir süreç işidir ve onların şahsında ciddi oyunlar oynandığı görülmelidir. Halkın sevgi mitinglerinde, son dönemlerde giderek karmaşıklaşan mesajları bazı kafa karıştırıcı özellikler taşısa da, her kes bilmelidir ki, bütün bu görkemli mitinglerin, siyasal sevginin teminatı gerilladır. Onların can bedeli mücadelesidir. Herkes buna layık olmak zorundadır.

Sosyalist yurtseverler olarak, gerillanın meşru savunma çizgisini destekliyoruz. Dağlarımızda sürdürülmekte olan sömürgeci imha saldırılarının son bulması için alanlarda çağrılar yapıyoruz. Katliamcı saldırılara karşı tepkilerimiz göstermeye devam etmek, sömürgeciliğe anladığı dilden yanıtlar vermek için etkin bir hazırlık yöneliminde olmak gerektiğinin bilincinde olarak, özgürlük seslerimizi yükseltiyoruz.

Sömürgecilik yenilecek özgürlük ve sosyalizm mücadelesi kazanacak!