Demokratik Kadın Örgütlenmesinin Bugünkü Temel Sorunu
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

Partinin Sesi / Sayı: 39 / Ocak – Şubat 2003


Komünist kadınların öncülüğünde geliştirilmekte olan demokratik kadın örgütlenmesi ve eylemi düşünsel ve pratik engellerle boğuşarak ilerliyor. Bir hazırlık dönemi olarak kabul edebileceğimiz bu süreç, anlamlı gelişim ve sıçramaları mayalamalıdır. Aksi halde hastalıklı bir tohumun filizlenmesine dönüşecektir ki, böyle bir lükse sahip olmadığımız kesindir.
3. Kongremiz özel bir alan olarak kadınlar arasında komünist çalışma sorununda yalnızca geride kalan yılların pratiğini komünist bir eleştiriden geçirip, faaliyetin nasıl bozulup biçimselleştirildiğini, cisminin ve ruhunun nasıl kendine yabancılaştığını açığa çıkarmakla kalmadı, fakat daha da önemlisi bu faaliyet sahasında yürütülecek çalışmanın politik ve örgütsel perspektifleri konusunda partinin birikimine dayalı yeni bir düzey elde etti.
Bu gerçeklik partinin tümü tarafından doğru ve derinliğine kavranmış mıdır? Eğer gerçeğe bağlı kalacaksak, soruya verilecek yanıt, hiç tereddütsüz, "hayır"dır.
Dikkat çektiğimiz gerçek kendini en başta "yığınak" hazırlığında ortaya koyuyor. Yığınakta hata yapmanın tüm savaş boyunca yakamızı bırakmayan sorunlar olarak kendini yeniden üreteceği biliniyor. Ve ne yazık ki, kadınlar arasındaki komünist çalışma yığınağı hatalı oluşturuluyor.
Temel sorun irade zaafiyetinde somutlanıyor. Oysa bir temel atma veya başlangıç sürecinde iradeden daha önemli bir silahınız yoktur. Gerekli örgütleri oluşturmak, işlemelerini sağlamak, düşünceleri pratiğe uygulamak, alışkanlıkları yenmek, sayısız zorlukla boğuşmak, güncel yarara teslim olmamak yalnız ve yalnızca büyük bir iradenin eseri olabilir. Yığınaktaki hata tam da burada başlıyor.
Meseleyi yalnızca emekçi kadınların demokratik örgütlülüğü açısından ele alırsak, sözü edilen olguyu hangi somut görünümlerde saptayabiliriz?
İlk olarak, ilgili parti örgütlerinin alanla, emekçi kadınların kitle örgütlülüğüyle ilişkileniş tarzı; ikincisi alandaki komünist kadınların kendi fonksiyonlarını kavrayışları ve görevleri karşısındaki duruşları gerçeklerle yüzleşmemizi sağlamaktadır.
Partinin ilgili örgütleri ast örgüt; hatta 3. Kongre öncesi yılların pratiğini esas alırsak, bir çeşit diplomasi/temsiliyet ve 8 Mart'larda iş görecek bir "araç" mantığını pratikte (elbette büyük ölçüde zihniyette de) aşabilmiş değildir. Özerklik ve demokratiklik kavramlarının nasıl cisimleştirileceği üzerine düşünme cesareti zayıf. Neredeyse soruna bir imkandan mahrum kalma korkusuyla bakıyorlar. Söz konusu aracın bugün, şu süreçte gereksindiği çalışma tarzını, propaganda-ajitasyon biçim ve önceliklerini, eylem hattını ve yöntemlerini anlamaya yanaşmıyorlar. Çünkü "güncel ihtiyaçlarına" uygun değil! Tüm ilişkilenişe ve faaliyete ast örgüt tarzıyla yaklaşmak daha "pratik" ve "akılcı" görünüyor onlara. Özerk ve demokratik örgütlülük gerçeğine, onun "kendi" çalışma plan ve programlarına yaklaşımları kopuşmak istediğimiz anlayış ve alışkanlıkları aşamıyor. Bu açıdan cesur, dirayetli ve hassas bir duruş hiç değilse henüz yok. Oysa böyle bir düşünsel ve pratik tutum, alandan beklentilerimiz ve iddialarımız bakımından büyük bir engeldir.
Sorunu çok karmaşıklaştırdığımız duygusuna kapılan yoldaşlar derin bir sükunet içinde bir sendikayı düşünmeye koyulabilirler. Bir sendikayla ilişkileniş nasıl olmalıdır? Sorunun yanıtı bizi demokratik kadın örgütlenmesiyle ilişkilenmemizin nasıl olması gerektiği konusunda da aydınlatacaktır. Özgünlükler bu temel anlayışı bozabilecek bir ağırlık taşımazlar. Bu aynı zamanda örgütlenmenin yapısı, hedef kitlesi ajitasyon propaganda araçları ideolojik, politik, örgütsel ve eylemsel dili konusunda da yeterli fikri verecektir.
Komünist bir örgüt değil, komünistlerin önderliğindeki ve ideolojik-politik hegemonyasındaki bir demokratik kitle örgütü! İşte "istenen" budur.
Öyleyse onun özerkliğine, demokratikliğine, çalışmasının yöntem ve araçlarına, sorunları işlediği dile ve güncelleştirme tarzına gereken saygı gösterilmek zorundadır.
İkinci sorun, tartıştığımız alandaki komünist kadınların sözde ne söylerlerse söylesinler, ast örgüt mantığının ters yüz edilmiş halini aşamayan pratikleridir. Onlar, özerklik ve demokratikliğe saygı, bağımsız örgüt gerçeğini sindirme tavrı talep ediyorlar, fakat eylemleri tam ters bir konumdadır. Çalışma yürütecek yeni yüzler, çalışma alanları, mali ve diğer olanaklar, gündemlerin özgünleştirilmesi gibi konuların kendi omuzlarında durduğunun bilincini yansıtan bir pratik yerine; "talep ediyor", "bekliyor", "şikayetleniyor"lar. Sanırsınız emekçi kadın kitlelerinin demokratik örgütlenmesinin öncü emekçileri ve eylemcileri değil de, yalnızca eğitmenleri veya propagandacılarıdırlar!
Oysa, tüm zorluklarına karşın, demokratik kadın örgütlenmesinin ve eyleminin filizlenme sürecindeki öncülüğünü yapmak komünist kadınlar için büyük bir şanstır. Karşı karşıya olunan durum, hareketin, kadının kurtuluşu perspektifine yöneltilmesi yolunda çok önemli bir avantaja dönüştürülebilecek bir "ilk adım" güçlüğüdür. Eğer bunun bilincinde değilseniz; on milyonlarca emekçi ve ezilen kadının gücüne ve değişim yeteneğine derin bir inanç duymuyorsanız; misyonunuzun onları aydınlatmaktan ibaret olmadığını, daha da önemlisi örgütlenme ve eylem içinde bilinçlendirmekte, geliştirmekte somutlandığını kavrayamıyorsanız elbette tersten de olsa ast örgüt" mantığını üretirsiniz.
Bir düşünelim, hangi sendika yöneticisi, bürocu çalışma tarzını değişik biçimlerde üreterek, işçilerin sendikalara gelmesini veya birilerinin kendisine temasa geçirecek işçi ilişkisi sağlamasını bekleyerek başarılı olabilir? Ya da bilinen belirli işyerleriyle sınırlanırsa, nasıl olur da o işkolunda bir çekim merkezi, bir merkez kuvvet haline gelebilir? Olanaklı mı? Elbette değil.
Emekçi ve ezilen on milyonlarca kadın karşısında kendini sorumlu duyması gereken, onların erkek egemen toplumsal gerçekliğe, kültüre ve ahlaki kurallara karşı kendi, kimliğine, bedenine ve emeğine insani ve özgür bir tarzda sahip çıkmasından başlayarak, tam kurtuluş yoluna girmelerini sağlayacak bir örgütlenme ve çalışmaya öncülük etmekle yükümlü olan komünist kadınlar kendilerine sormalıdırlar: Kaç fabrikaya, işletmeye, mahalleye yöneldik. Hangi ilişkileri en azından yeni alan ve kadınlara ulaşma köprüsü haline getirdik? Kaç kadını çalışma içinde şu veya bu görevi üstlenmeye ikna ettik? Bunları yapacak olan sizlersiniz. Eğer "yerinizden kıpırdamazsanız" hiçbir gelişme olmayacaktır.
Bürokratik kavrayışları, potansiyel güçler karşısındaki tutuk duruşu, hangi kesimlere yönelmeye öncelik verelim türü mevcut gerçeklik içinde yapay tartışmaları ve fikir jimnastiklerini bir yana bırakın; emekçi ve ezilen kadınların daha önce hiç ulaşılmamış olanlarına ulaşın; onları birimlerinde komisyonlar örgütlemeye, bülten dağıtmaya, kurumda görevler üstlenmeye, kültürel-sanatsal faaliyetlere, eğitim çalışmalarına ve eylemlere katılmaya, bültene yazmaya ikna edin. Kaç kişiyseniz o kadar gideceksiniz kuşkusuz, fakat siz herhangi bir insan değilsiniz, komünistsiniz, hem de kadın komünist! İki kez ezilmenin, iki kez sömürülmenin derin öfkesini ve isyanını taşıyan enerjiye, mücadele tutkusuna sahip özgür varlıklarsınız. Nicel gücünüzle eyleminiz arasındaki orantının basit matematiksel bir orantı olmayacağı besbellidir.
Yukarıda bazı görünümleri, örnekleri sergilenen ast örgüt mantığının ve pratiğinin hem parti örgütleri, hem de demokratik kadın örgütlenmesi alanındaki komünist kadınlar tarafından acımasızca ve tutkuyla yerle bir edilmesi: İşte çalışmanın en yakıcı güncel ihtiyacı budur.