Baltık Denizi'nde bulunan ve küçük cansız bir tatil yeri olan Heiligendamm, bu yaz itibariyle Seattle, Göteborg ve Genova ile aynı sırada yer alacak - en azından Avrupa'nın ilerici, antiemperyalist, devrimci ve komünist güçleri G8 devlet temsilcilerine yerinde olan bir karşılama hazırladıklarında. Dünya ticaretinin yüzde 50'sinden fazlasını kontrol eden ve dünya brüt üretiminde payı yüzde 65 olan 8 emperyalist ülke (Almanya, Fransa, ABD, Japonya, Kanada, İtalya, Büyük Britanya ve Rusya) 6-8 Haziranda bir araya geliyor. Devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı bu türden toplantılar 1975'ten bu yana her yıl yapılmaktadır. Her yıl bir araya gelen bu emperyalist ülkeler, uluslararası ekonomik, siyasi ve buna bağlı olarak da askeri gelişmeler üzerine kapalı kapılar ardında konuşurlar, birbirlerini yoklarlar. Bu toplantılarda dünya politikasında bütünleşmenin ve ayrışmanın boyutları test edilir; dünya ekonomisine ilişkin sorunlarda çıkarların çatıştığı ve çakıştığı alanlarda güç dengesi yoklanır. G-8 diye tanımlanan ülkeler, dünyayı yeniden paylaşma, jeopolitika geliştirme yeteneğine sahip olan ülkelerdir. Haziran toplantısının "kazasız-belasız" sonuçlanması için toplantı alanı, 16 km. uzunluğunda 2,5 metre yüksekliğinde çitle fethedilemez kaleye çevrildi. Uluslararası "erkân" rahat etsin diye en lüks oteller kiralandı. Harcamalar daha şimdiden 110 milyon Avroyu geçti. Bu talancı ülkeler, herkesin gündeminde olan konuları yeni gündemlermiş gibi sunarak dünyayı yeniden paylaşma perspektifiyle ele alıyorlar. Bu sefer daha ziyade iklimin korunması, atom enerjisi, "terörizme karşı mücadele", Afrika'nın sorunları ele alınacak. Uluslararası tekellerin talepleri doğrultusunda ve güç dengesi göz önünde tutularak, kimin nereye ne kadar müdahale edeceği, şu veya bu ülkedeki/bölgedeki hammadde kaynaklarının nasıl talan edileceği, nereye nasıl bir askeri müdahalede bulunulacağı üzerine konuşacaklar. Afrika'yı gündeme almalarının nedeni, neredeyse bir milyara yakın insanın açlıktan kıvranması değildir. Afrika gündemlerindedir, çünkü bu kara kıtanın zenginliklerini (Uranyum, altın, petrol, elmas, bakır vs.) paylaşmak istiyorlar ve belli bir zamandan beri de Somali'de, Sudan'da ve Kongo'da olduğu gibi savaş denemeleri yapıyorlar. Bu seferki toplantılarında "küresel eşitsizliği ortadan kaldırmak için stratejiler üzerine görüş teatisi"nde de bulunacaklar. "Mali ve sermaye pazarlarında sistematik istikrarın ve açıklığın daha da iyileştirilmesi için tedbirler" üzerine düşünce alış-verişi de bu seferki toplantının gündem maddelerinden birisi. Demek ki, mevcut neoliberal politikaların uygulanması yeterli gelmiyor. Dünyanın daha fazla talanı için mevcut mali ve sermaye pazarlarında işleyişin daha da kapsamlaştırılması ve derinleştirilmesi gerekmektedir düşüncesindeler. Bu anlamda DTÖ'ne, IMF'ye ve DB'na büyük "görevler" düşmektedir. Bu seferki zirve, Amerikan emperyalizminin ve müttefiklerinin Irak ve giderek de Afganistan'da yenilgiye uğradığının kabul edildiği, direnişin zaferle sonuçlanacağının görüldüğü koşullarda gerçekleşiyor. Bu seferki zirve, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu'daki hâkimiyetinin zayıflama sürecinde olduğu ve bunun da kaçınılmaz olarak bütün emperyalist ülkelerin bu bölgedeki çıkarlarını etkileyeceği koşullarda gerçekleşiyor. Bu seferki zirve, İran ile atom çatışmasının keskinleştiği koşullarda gerçekleşiyor. Bu seferki zirve, AB'nin askeri güç olarak yapılanmak için hamle yaptığı, askeri varlığını hegemonya mücadelesinde kullanmak için örgütlediği koşullarda gerçekleşiyor. Bu nedenle bu zirvede Amerikan emperyalizmi güçlenen AB olgusunu hesaba katmakla karşı karşıya kalacaktır. Sermayenin ve üretimin uluslararasılaşmasının siyasi ve ekonomik sonuçlarının emperyalist savaş, işgal, tehdit, bir tarafta yoksulluğun diğer tarafta da zenginliğin artması olduğunu her gün yaşıyoruz. Emperyalistler arası çelişkiler o denli keskinlemiş ki, G-8 olarak bir araya gelen ülkelerin çoğu şu veya bu biçimde savaşmakta veya orduları işgalcilik yapmaktadır. Emperyalistler arası çelişkiler, rekabet o boyutlara varmış ki, aynı anda dünyanın birkaç yerinde savaşılmakta, işgaller sürdürülmekte ve yeni işgal hazırlıkları yapılmaktadır. Afganistan, Irak ve Somali işgalleri ve savaşı sürerken İran'a karşı savaşın başlatılması, Sudan'ın işgal edilmesi sadece bir zaman meselesidir. Irak, Afganistan, Nepal, Latin Amerika...! Dünyanın hemen bütününde emperyalizme; emperyalist savaşa, işgale, tehdide, neoliberal dayatmalara karşı antiemperyalist mücadele yükselmektedir. Dünya ve bölgesel çapta antiemperyalist ittifak, birlik anlayışları örgütsel biçimlere bürünmekte, Latin Amerika'nın birçok ülkesinde olduğu gibi ilerici, antiamerikancı, antiemperyalist güçler hükümet olmaktalar. Şurası da bir gerçektir ki, 11 Eylül saldırısından bu yana veya emperyalist burjuvazinin "terörizme karşı mücadele" adı altında Afganistan ve Irak'a saldırmasından bu yana İslam dünyası emperyalizme, başta da Amerikan emperyalizmine karşı politik ve askeri bir mücadele sürecine girmiştir. Bu seferki zirve bu mücadelenin keskinleştiği, emperyalizme darbelerin vurulduğu bir dönemde gerçekleşmektedir ve bütün emperyalist ülkeleri kara kara düşündürmektedir. G-8 ülkeleri adeta bir "dünya hükümeti" gibi hareket etmek istiyorlar, ama aralarındaki çelişkiler ve rekabet ortak hareket etmelerini engelliyor. Şimdilik birbirlerine karşı dolaylı savaşıyorlar, rekabeti "diplomasi" çerçevesinde, güç dengesine dayanan zoraki anlaşmalarla sürdürüyorlar, son birkaç on sene içinde dolaylı ve dolaysız olarak 60'tan fazla bölgesel ve yerel çatışmalara neden oldular. İnsanlığın geleceğine kendi çıkarları doğrultusunda karar vermeye çalışıyorlar. Bu tür zirvelere karşı Seatle'de, Prag'da, İstanbul'da, Jüteborg'da olduğu gibi gelişen protestolar, zirveleri yapanları korku ve panik içerisine sokmaktadır. Bu yıl da zirve güvenliği adı altında olağanüstü önlemler alındı, haftalar öncesinden birçok kentte evler, kurumlar basıldı, insanlar keyfi biçimde tutuklandı ve tutuklanmaktadır. AB içinde sınırlar güya kaldırılmıştı, ama görüyoruz ki Almanya devleti, zirve güvenliği bahanesiyle birden sınır kontrolleri uygulanmaya başlamıştır. Eylemden eyleme bir araya gelerek emperyalizme karşı takvimli mücadele etmek yetmiyor. Emperyalizme karşı mücadelede örgütsel dağınıklığa son vermek ve birleşebilecek bütün güçleri bölgesel ve uluslararası örgütlenmelerde birleştirmek göreviyle karşı karşıyayız. Emperyalizm, neoliberal saldırılar, dünya çapında işçi sınıfı ve emekçi yığınların sorunlarını ortaklaştırmaktadır. Başta komünist ve devrimci güçler olmak üzere bütün ilerici, antiemperyalist güçlere düşen görev, ortaklaşmış sorunlara karşı mücadeleyi kalıcı, süreklilik arz eden örgütlenmelerle sürdürmektir. Günümüz dünyasının nesnel gerçekliği bizden bunu talep etmektedir. IMF'ye, DB'na, DTÖ'ne, emperyalist savaşa, işgale ve tehditlere, G-8 toplantılarına vb. karşı bir araya gelen on binler, yüz binler, evet toplamında milyonlar, antiemperyalist mücadelenin ulusal sınırları aşan örgütlenmelerle sürdürülmesi gerektiğini açıkça göstermekteler. Kitleler, örgütlenmeye ve örgütlü mücadele yürütmeye hazır olduğunu göstermektedir. Eğer söz konusu seçenekse, yegâne seçeneğimiz antiemperyalist mücadeleyi uluslararası örgütlemek ve proletarya enternasyonalizmini yükseltmektir. Perspektiften yoksun antiemperyalist mücadele olmaz. Antiemperyalist mücadelenin amacı, neoliberal saldırıların durdurulmasıyla, "sosyal devlete" geri dönülmesiyle sınırlandırılamaz. İktidar perspektifinin karartıldığı bir antiemperyalist mücadele dünya ve Avrupa sosyal forumcu güçlerin, pasifist ve reformist güçlerin amaçladıkları bir mücadeledir. Bu güçler, "başka bir dünya olasıdır" adı altında antiemperyalist mücadeleyi burjuva düzen sınırları içinde tutmaya, bu mücadeleyi "sosyal devlet" için mücadeleyle sınırlandırmaya çalışıyorlar. Antiemperyalist mücadele, dünya işçi sınıfına, halklarına sürekli savaşlar, işgaller, katliamlar, sömürü, sefalet ve yoksulluk dayatan emperyalizmi yıkmak perspektifiyle yürütülmelidir. Şüphesiz ki, başka bir dünya olasıdır ve bu olasılığı gerçekliğe dönüştürmek ve dünya çapında yükselen antiemperyalist mücadeleye iktidar perspektifi vermek de işçi sınıfının tarihi misyonudur, komünist güçlerin temel görevidir. Bu başka dünya, kapitalizmin, emperyalizmin alternatifi olan sosyalizmdir. İşçi sınıfı ve emekçiler, emperyalist güçlere karşı mücadeleyi, insanlığın aydınlık geleceği sosyalizmi bayraklaştırarak sürdürmektedirler. Kahrolsun emperyalizm, yaşasın sosyalizm! Yaşasın proletarya enternasyonalizmi! Başka bir dünya mümkündür; tek alternatif sosyalizmdir!
|