MLKP'li ve PKK'li tutsaklar, özyönetim direnişini savundu
Share on Facebook Share on Twitter
 
Diğer yazılar
 

 


MLKP'li ve PKK'li tutsaklar, özyönetim direnişini savundu


Mardin'in Nusaybin ilçesinde, 14 Mart 2016'da ilan edilen "sokağa çıkma yasağı" sürecinde, 26 Mayıs 2016'da tahliye edildikten sonra haklarında dava açılan 43 kişinin tutuklu olduğu ve toplam 51 kişinin yargılandığı dava Mardin 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. {divide}


Mahkeme duruşmasında söz alan İsmail Yılmaz savunma yaptı:

"Ben MLKP üyesiyim ve bununla da onur ve gurur duyuyorumMLKP'nin aynı zamanda kadrosuyum. Partimizin programında yazdığı gibi ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanıyoruz. Bizim coğrafyamızda da Kürt ulusunun ve diğer halkların kendi kaderlerini tayin hakkını savunuyoruz. Ve partimiz MLKP'nin, halkların kendi kaderini tayin hakkı mücadelesini Kürt halkıyla birlikte yürütme gibi bir perspektif izliyoruz.
Kürt halkına karşı yoğun bir saldırı oldu, Efrin'in işgal edilerek Kürtlerin sürüldüyor. Bu işgali kınıyorum ve eninde sonunda Suriye'de ve dünyanın birçok ülkesinde ezilen halkların kendilerini yöneteceklerine inanıyoruz. Bu tarihsel bir zorunluluktur.
Düne kadar işbirliği yapılan ve Kürtlerin ve mazlum halkların üzerine saldırtılan IŞİD'in bugün Türkiye halklarının başına bela oldu. ÖSO denilen çete de aynısı olacak. Bugün iş tutanalar yarın ÖSO'nun Türkiye halklarının başına bela olduğunu çok yakın zamanda görecekler. Bunun bedelini ödeyen halklar olacak.
Özyönetim, evet belki bugün bir şey kazanılamamış ama biz biliyoruz ki 70 gün süren Paris komünü 1917'lere geldiğimizde Sovyetlere büyük ışık olmuştur. Sovyet devrimi Paris Komünü ışığında gerçekleşti. Her halkın kendini yönetme talebi meşrudur. Belki bugün sonuçsuz kalmış olabilir ama ileriki süreçte yarınki büyük devrimlerin ışığı olacaktır.
OHAL sürecinde faşist, ırkçı, cinsiyetçi bir düzenin tahakküm edilmeye çalışılıyor. Bugün Türkiye halkları, işçileri, emekçileri, yoksulları büyük bir baskı altında. Türkiye'deki yargı hiçbir zaman bağımsız olmamıştır. Olması da mümkün değildir. Sınıfsaldır. Sınıfsal olduğunu Torunlar İnşaat davasında 10 işçi katledildiğinde verilen kararda gördük. Mahkeme sınıfsal davrandı, katliamı görmedi. Soma'daki 301 işçinin katillerinin davasında da bunu görüyoruz. Bu mahkemelerden ne işçilere ne yoksullara ne diğer halklara adalet çıkar. Hiçkimsenin böyle bir beklenti içerisinde olmaması gerekir.
Kürtler ve Aleviler baskı altında, kadınlar cinayete kurban gidiyor. Bu günlerde kalkıp bu ülkenin demokrasi ile yönetildiği, mahkemelerin adil ve bağımsız olduğu söylemlerine kimse bize inandıramaz. Türkiye halkları, yoksullar, işçiler inanmıyor, her şey ortada. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı her gün birilerine hakaret ediyor, kadınlara, Alevilere, Kürtlere hakaret ediyor.
Hitler Almanyası dönem ile bugünün Türkiye arasında hiçbir farkı yoktur. Burada yargılanacak bir şey varsa bu sistemin yargılanması gerekiyor ama bunu yargılayacak mahkeme var mı, mümkün değildir. Hangi sınıfı temsil ediyorsa kararlarını ona göre alacaktır. Buradan kimsenin adalet beklentisi ve inancı yok. Eğer yargılanacak bir şey varsa bu düzendir. Bu ülkenin işçileri, emekçileri ve halkları yargılayacaktır.
Partimiz MLKP aynı zamanda Rojava devriminde de yer almaktadır. Rojava kazanacak. Rojava'ya kimse boyun eğdiremeyecek. İşgalciler gidecek oranın halkları kalacak. TKP'li Naciye Hanım'ın 1920'lerdeki Sovyet kadın kongresinde dediği gibi, "karanlıkta yolunda yürüyüp sendelediğimiz ya da uçurumun kenarında durduğumuz doğrudur, fakat korkumuz yok. Her insan gündoğumunu görmek için karanlığın içinden geçmek zorundadır" ve biz de karanlığın içinden geçiyoruz. Mutlaka diyorum ve mutlaka bu güneşi göreceğiz."

Ardından MLKP üyesi Süleyman Göksel Yerdut savunma yaptı: "Demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alındı yasal ve anayasal hakların gasp edildi, OHAL altında KHK'larla istibdat yönetiminin inşasına girişildi. Tutuklu bulunduğum Elazığ 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishane'de her türlü hak gasbı ve ihlallerle karşı karşıya oluyoruz. Bu ortamda da cinsiyetsiz, eşit, adil ve özgür bir dünya için mücadeleyi sürdüreceğiz.


Askeri darbeler bu toprakların yabancısı olmadıkları bir gerçekliktir. Kürdistan ve Türkiye'deki kirli savaşta oynadıkları özel rollerden dolayı devletin takdirname verdiği eli kanlı generaller 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulundu. 15 Temmuz darbe girişimi gerekçe edilerek anayasa ve yasaların askıya alınıp yasama yürütme ve yargı gücünün işlevsiz kılınarak, milliyetçi faşist ideolojik argümanlarla devreye sokulan tek adam diktatörlüğü, tarihsel bakımdan yabancısı olmadığımız bir geleneğin devamcısıdır. 1913 Babıali baskını ve ardı arkası kesilmeyen cinayetlerle, suikast ve komplolarla sürdürülegelen darbe mekaniğinin formatlanmış bir biçimi olarak bugün de AKP'nin karanlık yüzüyle devreye sokulmuştur. Darbeler incelendiğinde 1913'den başlayarak 1925'de Cumhuriyetin temel ideolojik, politik, iktisadi, toplusal ve kültürel ayakları olan farklı inançtan grupların, halkların sökülüp atılarak Cumhuriyetin dar ulus şovenizmine bürünmesinde rol oynayan darbeden tutalım '60, '71, '80 askeri darbeleri ile devreye sokulan ve 2008'de yeniden dizayn edilerek sistemleştirilen darbeler mekaniği göstermektedir ki, yaşananlar düpedüz devlet içi tasfiye, devleti ele geçirme pratiklerinden ibarettir. Ve bu amaçla ülkenin en kadim halkları, din, inanç, kimlik ve kültürleri hunharca katledilmiş, ortadan kaldırılmıştır. Birçoğu da yerlerinden yurdundan edilmiş, kalanlara ise asimilasyon politikaları dayatılmıştır. Bugün de buna benzer bir duruma tanıklık etmekteyiz.
15 Temmuz darbe girişimini engelledikten sonra demokrasiyi dilinden düşürmeyen Saray cuntasının OHAL ilanı ile halklara kan kusturarak demokrasiden ne anladığını gösterdi. AKP'nin sivil darbesinin darbe girişimlerine karşı değil aslında kendine muhalif tüm sesleri susturmaya dönük oldu. Kirli politikaların faturası ezilen halklarımıza, farklı inanç, kimlik ve kültürlere baskı, zulüm ve sömürü olarak kesilmektedir. Hiçbir muhalefete tahammül edilmiyor ve her eleştirinin "vatan hainliği, teröristlikle yaftalanıyor. Bu durum karşısında susmayacağımız, mücadelemizi büyüteceğiz, ardılları olduğumuz büyük insanlık abideleri olan devrim şehitleri anısına bağlılıkla duracağız. {divide}

Devletin bugün yaşadığı yönetememe krizinin, ezilenlerin ideolojik, politik ve örgütsel itirazlarıyla aynı zamanda bir sosyal krizi de ortaya çıkardı. Krizi aşmanın yolu olarak tercih edilen korku duvarları da nafile bir çabadır. 15 Temmuz sonrası devreye sokulan tüm bu baskı, zulüm, sömürü ve işkencenin karşısında her geçen gün büyüyen ve yayılan itiraz, ezilen emekçi sınıfların ve halklarımızın eşitlik, adalet ve özgülük mücadelesinin dinamik bir öğesi olarak gelişmekte, OHAL rejiminin temelini de sarsmaktadır. Ezilen milyonların bilincinde, yüreğinde yaşatılanların bir karşılığı olacaktır mutlaka. Ezilenlerin eşitlik, adalet ve özgürlük istemi yakıcı bir talebe dönüşmüştür. Karl Marx'ın da dediği gibi her sorun kendi çözüm olanaklarını bağrında taşıyarak ortaya çıkar. Halklarımız bugün Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasını harabeye çeviren diktatör rejimleri yıkacak, özgürlükleri getirecektir. Buna inancımız tamdır. Zulmün, vahşetin karartamayacağı tek gerçek şudur; karanlığın en yoğun olduğu an şafağa en yakın andır. Sözlerime gelecek de biziz umut da biziz şiarıyla partimizin ideolojik, politik ve toplumsal paradigmasını açımlayarak devam etmek istiyorum.
Parti tarihimiz Şeyh Bedrettin'den Mustafa Suphilere, Denizlerden Kemal Pirlere, Hasan Ocak'tan Sabahatlere Kutsiyelerden Beritanlara, Eylemlerden Medinelere kadar direnişin, özgürlük ve insanlık tarihinin temel bir bileşeni olarak özetlenebilir. Başta kadınlar olmak üzere ezilen emekçi sınıfların, mazlum halkların yalnızca insanca bir yaşamını müjdeleyen programı ile ahlaki ve politik bir gelecek üzerine inşa olmuş bir paradigmayı sahiplenmektedir. Her türden milliyetçi, gerici, cinsiyetçi argümanlardan arınmış çok kültürlü, kimlikli, inançlı ve çok dilli bir sosyalist toplumsallığı sahiplenip, temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmış halklarımızın hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan eşit hak ve özgürlükler içinde bir arada yaşamalarını, kendi kaderlerini tayin hakkını savunur. Tekçi, homojen, farklılıklara kapalı, asimilasyoncu tek bir kimlik, soy ve hanedanlıkla sınırlanmış, faşist ırkçı bir sistemin değil eşitliğin, adaletin, özgürlüğün herkesle paylaşıldığı bir yönetim sisteminin bir ifadesi olarak tanıyıp sahiplenmektedir. Seçimden seçime sandığa sürülen, iradesi hiçbir şekilde tanınmayan, sistemin kadrolarının devşirildiği, sömürünün nesnesi olan anlayıştan kendi siyasal kurumsal iradesi ile kendini doğrudan yöneten toplumsal gerçekliği savunur, bu amaçla mücadele ederiz. Ahlaki politik bir gelecek ancak kapitalist düzenin tüm dinamikleriyle, düzenin kirliliğinden kopuşla olası olup, bu bilinçle düzenin sömürü, zulüm ve işkencelerinin aracı olarak tüm kurumlarına karşı siyasi ideolojik, örgütsel ve ahlaki bir duruşu ifade eder. Bu inanç ve duygularımızla tüm düşüncelerimizi açıkça paylaşmak ilk adımı kendimizde başlatmanın bir gereği olarak yarını bugünden, bugünü tüm geçmiş tarihsel değerlerimizle bütünleştirerek ortaya koymaktayız. Bu biçimi ile parti gerçekliğimiz savcının iddianamesini çürütecek bir hakikati ortaya koymaktadır.
Türkiye siyasi tarihinin aynı zamanda bir darbeler tarihi, ülkenin silah zoruyla, şiddetle yönetilmek isteniyor. NATO üyeliği ile birlikte bu darbe geleneğinin çok daha belirgin bir hal aldığını ve her 10 yılda bir darbeler yaşandı, darbelerle halkların demokratik siyaset alanının daraltıldı, örgütsel kurumsal iradesinin kırılmak istendi. Halklarımızın sömürülerek teslim alınmasının amaçlandığı darbe anlayışı 1980 askeri darbesi ile zirve yapmış, Türk-İslam sentezi adı altında Sünni mezhepçi, şovenist, faşist politikalarla mevcut toplumsal sorunlar çok daha ağırlaştırılıp çözümsüz kılınmıştır. AKP iktidarının yönetim anlayışının 12 Eylül askeri cuntasından farklı olmadı. Nasıl ki 12 Eylül faşist darbesi ile milyonlarca insan fişlenmiş, gözaltında işkencelerden geçirilmiş, tutuklanmışsa bugün de 15 Temmuz darbe girişimi ve 20 Temmuz Saray darbesi ile tüm devrimci, demokrat, aydın, ilerici insanlık işinden ekmeğinden edilmiş, fişlenmiş, gözaltında işkencelerden geçirilerek tutuklanmıştır. Kimin yaptığından bağımsız olarak her bir darbe dolaysız olarak devrimci, demokrat, ilericileri ezmeyi ve boğmayı amaçlıyor. Darbelere karşı tutumumuzu tarihin her safhasında açıkça ortaya koymuş, darbelere karşı mücadelede en ön saflarda yerimizi almışızdır. Bu duruş bir devrimcinin ilkesel olduğu kadar insani, ahlaki bir sorumluğu ve tarihsel görevidir. İşkence insanlık suçudur. Bugün bu yöntem insanlık düşmanlarına dahi uygulansa meşru ve haklı bulmayız. Halklarımıza yönelik işledikleri suçlardan dolayı yargılanıp cezalandırılmalarını ise yıllardır büyük bedeller ödeyerek savunduk, savunuyoruz.
Özyönetim ilanı ile kendi siyasi ve kurumsal iradesini ortaya koyan yerel yönetimlerin meşruluğuna inandıyoruz, yaşadığımız coğrafyanın çok kültürlü, inançlı, çok dilli ve kimlikli bir yapısı var. Tekçi, homojen politikalarla yok sayılan, varlığı inkar edilen, asimilasyondan ve soykırımdan geçirilen halkların kendi özgür iradeleri ile kendilerini ifade etme haklarına sahip oldu. Tüm bu farklılıklara karşı düşmanca politikalar geliştiren ulus devlet anlayışının hiçbir meşruiyeti olmadığını da açıkça ifade ederim.
68 devrimci önderi Hüseyin İnan‘ın, Yusuf Aslan‘nın idam sehpasında haykırdıkları sözlerle birlikte Deniz Gezmiş‘in 'Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği' şiarının bugün yaşamış olduğumuz ve adeta kangrene dönüşmüş toplumsal sorunlarımızın çözümü için de doğru bir yol kılavuz olduğu inancımla, ırkçı zihniyete karşı çok kültürlü, demokratik ulus perspektifi ile halklarımızın eşitlikçi, adaletli, özgürlükçü mücadelesinin meşruluğu yönündeki düşüncelerimizi beyan etmeyi enternasyonalist bir görev bilirim. 1915'den bugüne Ermeni, Süryani, Alevi, İbrani ve benzeri halklarımızın soykırıma uğratılması trajedilerine yenilerini eklemekten başka bir sonuç doğurmayacak olan bu faşizan şovenist anlayışın coğrafyamızı kültürler mezarlığına dönüştüren tekçi politikalar karşısında devrimci duruş kaçınılmaz bir enternasyonalist görev ve sorumluluktur.
AKP'nin kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı bir politika yürüttüyor, demokratik değerleri savunmanın kişinin, bir grubun ya da bir halkın hak ve istemleri kadar ötekilerin de hak ve hukukunu savunmayı, koruyup geliştirmeyi gerektiriyor. Çoğunluğun içinde azınlığın, kendi dışındakilerin de varlığını tanıyor, kendilerini ifade etme ve var olma haklarını savunuyorsan demokrasiden söz edebilirsin. Bir sosyalist olarak bu hakları savundukları için yargılanıyoruz. Kuşkusuz kim suçlu tarih bunun hükmünü verecek.
Çözüm sürecinin bitirilmesiyle birlikte PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrid ağırlaştırıldı. Siz Cizre, Sur ve Nusaybin'e tankla topla girerseniz, halk kendini savunur. AKP'nin Kürt politikası ülkeyi yıkıma götürüyor. AKP korku ve tedirginlik içindedir. AKP, Kürt düşmanlığında dolayı çıldırmış durumdadır. ‘AKP yaşasın insanlar ölsün' politikası devreye konulmuştur.
Devlet öldürücü bir mekanizmadır. Efrin'e barış götüreceğiz diyorlar. Türkiye'ye barış getirmeyenler Efrin'e barış götüremez.
Yapılan yargılamanın hukuki değil. Cizre'de bodrumlarda katledilen o bedenlerimizi asla unutmayacağız. Ezilenler adına yargılandığım bu dava benim için gurur kaynağıdır. Iddia makamı bir ‘terör örgütü' arıyorsa, AKP'ye bakması yeterlidir.

 

 

 

 

 

 

Marksist Leninist Komünist Parti Türkiye / Kuzey Kürdistan

 

Parti Ve Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!

Komünist Gençlik Örgütü
 
Komünist Kadın Örgütü
   
Fakirlerin Ve Ezilenlerin Silahlı Kuvvetleri
 
Kürdistan Örgütü

 

 

     Güncel

27.01.20 / TKŞ'den Kobanê Zaferi Açıklaması

Kobanê'yi nasıl özgürleştirdiysek Efrîn'i, Girê Spi'yi, Serêkaniyê'yi de özgürleştireceğiz

26 Ocak 2015 DAİŞ'in ilk büyük yenilgisini aldığı gündür! Sömürgeci Türk devleti ve DAİŞ Kobanê'de başlayan Rojava ulusal demokratik devrimini Kobanê'yi işgal ederek ezmek istedi. Faşist Erdoğan kendinden emindi, DAİŞ çetelerine çok güveniyordu, bir kaç gün içinde Kobanê düşecekti. Plan sömürgeciliğe aitti, silahları, parayı, çeteleri hepsini o ayarlıyordu. Onun için çıktı televizyona ve 'Kobanê düştü düşecek' dedi. Ama Kobanê'de halk devriminin fedai kahramanları vardı: Arin Mirkan ve Sarya Özgür gibi kadın komutanlar; Heval Numan, Dıjvar, Çekdar, Berxwedan, Serxwebun ve daha yüzlerce fedai savaşçı; Paramaz, Elişer ve Algan Zafir gibi komünistler Kobanê zaferini bedenleriyle tuğla tuğla ördüler. Türkiye ve Kürdistan halkları direnişi sahiplendi, yüzlercesi seferberlik çağrısı ile Kobanê direnişine koştu. 20 Temmuz'da Pirsus'ta şehit düşen 33 genç komünist bize gösterdi ki, daha geride Kobanê için seferber olacak yüzler-binler vardı.

Kobanê'nin direndiğini ve direnişle özgürleştirildi. Kobanê zaferi Rojava devrimini güvence altına alırken, DAİŞ'in yenilgi sürecini de başlattı. Rojava-Kuzey Suriye halkları ilk kez DAİŞ'in yenilebileceğini gördüler ve başta Araplar olmak üzere Kuzey Suriye halkları devrime kitlesel biçimde katılmaya başladılar. Kobanê zaferi ile birlikte Girê Spi özgürleştirildi, Mınbiç, Tabqa-Tişrin ve sonra çetelerin başkent ilan ettikleri Rakka özgürleştirilerek devrim topraklarına dahil edildi. Politik islamcı faşist DAİŞ son olarak Deyr ez Zor'da kuşatıldı, Baxoz'da nihai olarak ezildi.
DAİŞ'le birlikte Türk devletinin planlarının da çöle gömüldü. DAİŞ sonrası emperyalistler arası çelişkilerden faydalanarak sömürgeci Türkiye doğrudan kendi ordusu ile Rojava devrimine karşı saldırıya girişti. Erdoğan Putin'e her türlü rüşvet ve tavizi vererek Ruslarla anlaşıp Efrîn'e saldırdı. Bu saldırıya karşı Efrîn halkı ve rojava devriminin devrimci ordusu direndi. Bu kahraman fedai direniş karşısında NATO'nun en büyük ikinci ordusu dedikleri işgalci ordu iki ay Efrîn'e giremedi.

Emperyalistlerin göz yummasından aldığı cesaretle faşist Erdoğan yüzünü Cizir bölgesine çevirdi. ABD ve Rus emperyalistleriyle yürüttüğü pazarlıklar sonrası Girê Spi ve Serêkaniyê'ye saldırdı. Fırat'tan Dicle'ye kadar tüm Rojava topraklarını işgal etmeyi hedefliyordu. Girê Spi ve Serêkaniyê'deki direniş bu yayılmacı planları bozdu. Ayn İsa ve Til Temir cephelerinden ileriye gidemedi. Ne elindeki teknik ne de para ile satın aldığı başıbozuklar çetesi direniş duvarını aşamadı.
Efrîn hala direniyor, Girê Spi-Serêkaniyê direniyor. Kobanê'yi nasıl özgürleştirdiysek Efrîn'i, Girê Spi'yi, Serêkaniyê'yi de özgürleştireceğiz. İşgalcileri topraklarımızdan söküp atmak için devrimci savaşımımızı yükseltelim! Biz kazanacağız, Rojava-Kuzey Suriye Halkları kazanacak.

 
Komünist Devrimci Hareket (Tevgera Komunist a Şoreşger- TKŞ )


27.01.20 / Kobanê Halkları Zaferi Kutladı

Kobanê'de Arap ve Kürtlerden oluşan binlerce kişi, Kobanê'nin DAİŞ çetelerinden kurtuluşunun 5'inci ve Kobanê Özerk Yönetimi'nin 6'ncı yıl dönümünü DAİŞ çetelerine karşı yoğun çatışmaların yaşandığı Şehit Egid Meydanı'nda kutladı.

"Tutumunuzda vefakar olun, Kobanê dünya direnişinin başkentidir. Dünya bugün imha tehditleriyle karşı karşıya" şiarıyla düzenlenen kutlamalara Kürt ve Arap halklarının yanı sıra PYD , JKŞ , Kongre Star, TKŞ , TEV- DEM, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Temsilcileri, Minbic ve Gire Spi'den çok sayıda kurum temsilcisi katıldı.

Bölgedeki kadın kurumları ve hareketleri adına konuşan Fırat Bölgesi Yasama Meclisi Eşbaşkanı Fewziyê Ebdi, "Kobanê insanlığın ve barışın simgesi oldu" dedi.
Ebdi, "Suriye, Türk devletinin bölgeye yönelik tehditlerine karşı sınırlarını korumalıdır. Kuzey ve Doğu Suriye'ye ilişkin anlaşmalar yapan Rusya ve ABD'yi Türk devletinin tehditlerine son vermeye ve göçmenlerin bölgeye güvenli bir şeklide geri dönebilmesi için gerekli koşulları sağlamaya çağırıyoruz" diye belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Kadın Komitesi Başkanı Cihan Xidro, "Kobanê'nin özgürleştirilmesi tarihi bölge halkı için bir kıvılcımdır. Kobanê direnişi halkın iradesinin askeri araçlardan daha güçlü olduğunun göstergesidir. DAİŞ'i destekleyen ve farklı gerekçelerle bölgeyi işgal etmeye çalışan Türk devletine karşı direniş devam ediyor" diye belirtti.
Minbic Demokratik Sivil Yönetimi Temsilcisi, Kobanê yönetimine direnişlerinden dolayı ödül verdi.

Etkinlikte müzik grupları Kürtçe ve Arapça şarkılar söyledi.


21.01.20 / MLKP'nin 'Dema Baranan' Belgeseli Tamamlandı

MLKP'nin umut ve zafer yüklü devrim yürüyüşünden bir kesit olarak Yapıcılar Film Kolektifi tarafından hazırlanan "Dema Baranan" belgeseli tamamlandı.

Çekimleri Rojava ve Medya Savunma Alanları'nda gerçekleştirilen belgesel filmde, MLKP'nin 25 yıllık tarihinin yanısıra devrim stratejisi ve politik askeri mücadeleye bakış açısı anlatılıyor. Belgesel için kamera karşısına geçen komünistler, MLKP'nin Türkiye-Kürdistan devriminin yanısıra bölgesel anlamda Ortadoğu devrimine bakış açısını aktarıyor.

MLKP'nin Rojava ve özgür dağlarda yürüttüğü mücadele ile savaş deneyimlerinin de aktarıldığı belgeselde, Komünist Kadın Örgütü (KKÖ) ve Komünist Gençlik Örgütü (KGÖ) adına yapılmış röportajlar da yer alıyor. Belgeselde ayrıca farklı toplumsal kesimlerden ve uluslardan çok sayıda insan da komünistlerle buluştuktan sonra yaşamlarındaki değişimi anlatıyor.

23 Mart 2019'da katledilen MLKP MK üyesi Baran Serhad'ta atfedilen belgeselin yayınlanması, Türk devletinin Rojava'ya yönelik işgal saldırısı nedeniyle ileri bir tarihe ertelenmişti.

Belgeselde MLKP'nin Rojava ve Medya Savunma Alanlarındaki savaş pratiği de aktarılırken, geçtiğimiz aylarda işgal edilen Serêkaniyê'de çetelere karşı savaşan komünistler de deneyimlerini aktarıyor.

 Fragmanı izlemek için tıklayınız:

 


21.01.20 / Komünist Devrimci Hareket (TKŞ): ''Efrîn Bizimdir, Direnerek Özgürleştireceğiz''

Komünist Devrimci Hareket ( TKŞ ), Türkiye'nin Efrîn'i işgal edişinin ikinci yılı dolayısıyla "Efrîn bizimdir, direnerek özgürleştireceğiz" başlıklı açıklama yayınladı:

"2 yıl önce Rojava topraklarının önemli bir parçası olan Efrîn kantonunun Türkiye ve desteklediği çeteler tarafından uluslarası bir kuşatma konsepti ile işgal edildi. Devrimimizi parça parça işgal ederek boğma taktiği ile hareket eden işgalci Türk devleti 2 ay süren çağın direnişinin çelikten iradesine çarparak büyük kayıplar verdi. En ağır tekniği olmadan bir adım dahi ilerlemeyen faşist, işgalci Türk devleti başta Rusya, Amerika ve uluslarası emperyalist devletlerinin ve sömürgeci bölge devletlerinin onayı ile işgal hareketini başlattı.
Rusya'nın hava sahasını açarak, ABD, BM, AB gibi diğer emperyalist devletler ve örgütlerin ise Türkiye ve desteklediği çetelerin haftalar ve aylar süren insanlık suçlarına sessiz kaldı. Çünkü hepsi halk düşmanı, hepsi devrim düşmanı. Hepsinin ortak amacı ise bir halklar bahçesini ve özgürlükleri temsil eden Rojava devrimini ve kadın iradesini kırmaktır. Ve Kürdü, Arabı, Alevisi, Ermenisi ile kadın iradesi ile halkların kardeşliğini ve kadın iradesini temsil eden Efrîn'in hedef alınması ise tesadüfü değildir. İşgal sürecinde çocuğu, kadını, yaşlısı ile yüzlerce sivil halk katledildi. Yüzlerce savaşçının şehit düştüğü ve 2 ay süren destansı direnişin ardından Efrini işgal eden TC ve çeteleri başta Efrîn'e çete ailelerini yerleştirerek demografik yapıyı değiştirmeye girişti ve ardından halkın evleri, malları talan edildi, tarihi yerler yok edildi ve Efrîn ile sembolleşen on binlerce zeytin ağaçları kesilerek doğa katliamına girişti. Sivil halk kaçırılarak işkencelerden geçirildi ve kadınlara tecavüz edildi. Osmanlı'nın işgal manzaralarını bir kez daha Efrîn'de devreye sokan TC bu işgal hareketi ile başta Rojava devrimi ile Kürt halkının kazanımlarını ve devrim sayesinde özgürlüklerini elde eden bölge halkının ortak yaşam iradesini hedef aldılar. Bu devrim ile binlerce yıllık erkek egemenliğini gerileten kadın iradesinin kazanımlarını yok etmeyi hedeflediler. Fakat amaçlarına ulaşamadılar. Rojava ve Kuzey Suriye halkları bu işgal saldırısı karşısında kazanımlarını sahiplenmeye devam ettiler.

Buna karşı yok etme konseptine Serêkaniyê ve Girê Spî işgali ile devam eden Türkiye'nin bu gün Rojava devrimini yok etmeyi kendi varlık sebebi olarak gördü. Emperyalist güçler ve sömürgeci bölge devletleri bu işgal hareketine direk ya da dolaylı destek vererek devrimin kazanımlarını en geri noktaya çekerek teslimiyet dayatması yapmak istiyorlar.

Bizler Komünist Devrimci Hareket olarak bir kez daha Rojava devrimi ve Efrin savunmasında şehit düşen binlerce şehidimize tüm halklarımıza sözümüzü bir kez daha tekrarlıyoruz. Avestaların, Barinlerin, Tirêjlerin, Özgürlerin, Zeynellerin, İlanların ve Gulanların direniş manifestosu ile devrimimizi ve kazanımlarımı mevzi mevzi savunacağız. Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî ve işgal altında ki tüm toprakların özgürleştirilmesi varlık sebebimizdir."


19.01.20 / Direniş İşgalcileri Kovacak, Efrîn'i Özgürleştirecek

Faşist Türk devletinin Efrîn'e yönelik 20 Ocak 2018'de başlayan işgali ikinci yılını doldurdu. İşgal saldırısı esnasında binlerce kişi katledildi, yüzbinlerce kişi yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldı. Efrîn yağmalandı, talan edildi. İşgalci AKP rejimi, Efrîn ve çevresinde soykırımı derinleştiriyor. Efrîn halkı halen çemberde tutularak boğulmak isteniyor. Kentte kalan Arap ve Kürt ailelerden binlerce kişi çeteler tarafından alıkonuldu. Hala haber alınamayan yüzlerce kişi var.

Efrîn halkı ve özsavunma güçleri, işgal saldırısına karşı iki ay boyunca canfeda bir direniş sergiledi. Faşist Türk ordusu ve çeteleri, Efrîn dağlarında ve kentlerinde direniş mevzilerinde karşılandı. Tarihe yazılan Efrîn direnişi, dünya halklarının umudu olan Rojava devriminin teslim olmayacağını gösterdi. HBDH güçleri de devrim topraklarını savunmak için Efrîn özsavunma güçleri ile birlikte cephelerde yer aldı. Raco'da, Cindires'te, Mabeta'da şehitler bedeli direnişin en ön saflarında dövüştü.

DEVAMI


15.01.20 / Komünist Tutsak İsmail Yılmaz'a İşkence

2017 yılından beri Elazığ 2 No'lu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi'nde kalan MLKP tutsağı İsmail Yılmaz, hapishanede dayatılan "terör suçlusu" yazılı yaka kartını takmayı reddettiği için 2 yıldır açık görüş, telefon görüşü ve kargo alımı gibi haklarını kullanamıyor. Yılmaz'ın 7 Şubat'ta görülecek karar duruşması için aldığı savunma notlarına hapishane idaresi tarafından el konuldu. Sayım sırasında başındaki beresini çıkartmadığı için de tehdit edildi.
Kulak zarındaki yırtık nedeniyle ertelenmemesi gereken tedavisine kimlik dayatması nedeniyle devam edemezken, ağrı kesici ilaç dahi verilmiyor.
Ayrıca dini bayram, yılbaşı ve doğum günü dışında kitap alamayacağı da cezaevi idaresi tarafından Yılmaz'a bildirildi.
Ezilenlerin Hukuk Bürosu, müvekkili İsmail Yılmaz ve aynı hak ihlallerine maruz kalan Mahmut Soner üzerindeki baskıların derhal son bulmasını istedi.

Yılmaz, Nusaybin özyönetim direnişine katıldığı için ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanıyor. İsmail Yılmaz, duruşmada verdiği ifadesinde, "Biz özyönetim direnişi ışığını Paris Komünü'nden aldık. Bugünkü özyönetim direnişlerinin ışığı da yarınların ışığı olacaktır" demişti.

 

 


Arşiv



  Sayfa 12345678
 

 

HBDH



PARTİNİN SESİ



KüRDİSTAN



FESK



 

 

 

MERKEZ KOMİTE



ÖZGüR KADIN



KKÖ



SöYLEşİLER